Dogru Bilinen Yanlislar / Onur Akdogu

Bizde, güzel taksim yapana, “ne güzel çaliyor” ya da “çok iyi ud çaliyor, çok iyi keman çaliyor, çok iyi kanun çaliyor” gibi yakistirmalar yapilir. Oysa, dogrusu, “ne güzel taksim yapiyor” olmalidir. Çünkü, bir çalgiyi iyi çalmanin göstergesi, seslendirilen eserdir.

 

 

 

Sözgelimi, “ayva çiçek açmis” veya “Tatyos’un Rast Pesrevi”ni çalan bir çalgici, çalgisini ustalikla çaliyor demek degildir. Çünkü, bu tür eserler, hiçbir çalgida zorluk göstergesi degildirler. Ancak o çalginin repertuvarini olusturan eserler, çalgi çalanin ustalik derecesini belirler. Ud ’u örnek verecek olursak, yalnizca pesrevler ve geleneksel sazsemâîlerini çalabilen bir udcu, vasat bir seslendiricidir. Ama, ud için yazilmis, ya da ud’un teknigini zorlayan eserleri seslendirebilen bir udcu, çalgida belirli bir düzeye gelmis kisidir, ki, o, iyi bir udcudur. Virtuoz ise, o çalgiyla ilgili tüm repertuvari seslendirebilen bir kisidir. Bu durumda ortaya çikan temel soru ise, Türk çalgilari için basitten zora olusturulmus bir repertuvar olup-olmadigi sorusudur. Ud’un disinda böyle bir repertuvar var midir?

Geleneksel Halk Danslari ’ni folklor terimi ile anlatmakta hâlâ israr eden bilinç fakirlerine ne demeli? “Türk Folkloru”nun kapsadigi çok genis alan içinde Geleneksel Halk Danslari’nin yaninda, Geleneksel Halk Edebiyati’ndan geleneksel yemek türlerine degin yiginla konu oldugunu bilmek için zeki olmaya gerek var mi?

Halk Oyunlari tamlamasi da en yaygin kullanilan yanlislardan biridir. Oyun denilince, akla binbir degisik olgu gelir. Çelik-çomak, saklambaç, poker vd. Bazen de “kandirma” anlaminda kullandigimiz “yine oyun yapti” gibi. Oysa, müzik bilimi içinde bu terimin karsiligi dans’tir. Halk Oyunu tamlamasinin karsiligi ise, Halk Dansi’dir. Dans denilince, nedense, akla “papatya gibisin”den baska birsey gelmiyormus gibi davranmak, büyük bir yanlistir. Türkiye baglaminda dogrusu Geleneksel Türk Halk Dansi’dir. Geleneksel Türk Halk Dansi ise, dogal olarak ne tango’yu, ne de twist’i çagristirmaz.

Terimlerin Türkçelestirilmesi her aydininin temel görevlerindendir. Bu görevi üstlenmek ise bir zorunluluk degildir. Ama hiç olmazsa her müzikçide müzik terimleriyle ilgili bir kökenbilim bilgisi mutlaka olmalidir. Aksi taktirde, “porte, uluslararasi bir terimdir!!! gibi inciler yayginlasiverir. Oysa, porte, uluslararasi kullanilan bir terim degildir. Örnegin, ingilizce konusan uluslar staff ya da stave, Almanlar ise, Liniensystem derler. Türkçe karsiligi ise, tertemiz dizek ’tir. Benzer sekilde armür de uluslararasi kullanilan bir terim degildir. Yerine donanim gibi tertemiz bir Türkçe terimin olmasi ne güzel.

Parti-Partisyon ya da daha dogru deyisle partitur terimleri de yanlis olarak kullanilmaktadir. Özellikle geleneksel müziklerle ilgili kisiler, sözgelimi, “baglama partisyonu”, “keman partisyonu” gibi anlatimlari aliskanlik haline getirmislerdir. Oysa, dogrusu parti’dir. Yani, oda müzigi topluluklarindan orkestralara kadar tüm çoksesli müzik yapan topluluklar için yazilmis eserlerde herbir çalginin seslendirecegi ezgilere parti denilir. Paritur ya da partisyon ise, tüm çalgilarin (varsa san partilerinin) seslendirecegi ezgileri bir arada bulunduran nota yazisidir. Yalnizca yönetenin önünde bulunur.

Geleneksel Türk Sanat Müzigi ’nde çok sik kullanilan “dört ses asagidan”, “bes sesasagidan” anlatimlari yanlistir. Dogru oldugunda israr edenlere sormak gerekir. Sol kararli bir eseri Re kararli seslendirmek, yani Re’ye aktarmak amaçli kullanilan dört ses asagidan anlatimi gerçegi yansitiyor mu? Yansitiyorsa, Sol-Re arasinda dört ses mi vardir? Kuskusuz ki hayir. Bu anlatimin dogrusu; bir tam dörtlü asagidan ya da bir tam dörtlü pestten, benzer sekilde; bir küçük üçlü pestten, bir tam besli pestten’dir.

Form terimi de yanlis kullanilmaktadir. Yalnizca biçim anlamini içeren bu terim, genel olarak tür karsiliginda da yerli-yersiz kullanilmaktadir. Örnegin, “sarki formu gibi. Oysa, sarki hem bir biçim, hem de bir türün adidir. Dolayisiyla, iki ayri anlam tek terimle açiklanamaz. Bu nedenle; biçim’den söz edeceksek sarki biçimi, tür’den söz edeceksek sarki türü” demek gerekir.

Atlamali Aralik diye bir anlatim olamaz. Çünkü, atlamayan aralik yoktur. Dogrusu, araligin adini belirtmektir. Küçük Ikili, KüçükÜçlü, Tam Besli, Eksik Besli gibi. Benzer sekilde Atlamali Ses de olamaz. Çünkü, hiçbir ses , hiçbir yere atlayamaz. Atlarsa !!!, o ses, o ses olmaz.

Çeyrek Ses, Yarim Ses anlatimi da büyük bir yanlistir. Isin garibi, anli-sanli müzikçiler tarafindan da cahilce kullanilmistir. Oysa, bir sesin ne çeyregi, ne yarisi olabilir. “Olur” diyenlere sormak gerekir: “Do’nun çeyregi nedir?” Dogrusu Çeyrek Aralik olmalidir, ki, bu durumda da bir büyük ikilinin dört esit parçaya bölündügü bir dizgeden söz ediyoruz demektir. Böyle bir dizge ise, Türk Müzigi’nin hiçbir alt türünde kullanilmamaktadir. Dolayisiyla, bu anlatimla Türk Müzigi kastediliyorsa, yine yanlistir.

Bugüne degin körükörüne ve yanlis olarak ikiz kardes gibi birlikte kullanilmis tavir ve üslûp terimleri de, terimözürlü olusumuzun önemli göstergelerinden biridir. Bu iki terim birbirinden kesin olarak farklidir. Genel olarak seslendiriciler için birlikte ve yanlis olarak kullanilmaktadir. Oysa, tavir seslendirici ’yleilgili olup, üslûp ise yalnizcayaratici’yla yani üretenle ilgilidir. Sözgelimi, falan udcu’nun ya da tanburcu’nun tavri olabilir, ama, üslûbu olamaz. Buna karsin, Mozart ’in, Dede Efendi’nin, Yasar Kemal’in üslûbu vardir. Bir baska deyisle, isitince, ya da okuyunca o eserin kime ait oldugunu anlarsiniz. Bu ise, yaraticinin üslûbunu bilmekle olasidir. Tavir ve üslûp bireysel ya da yöresel olmasina karsin, taklit edilebilirler. Örnegin, Yorgo Bacanos gibi tavri varya da, Bu eserde Beethoven üslûbu seziliyorgibi. Biçem de denilen tavir, geleneksel seslendirmede ortaya çikar. Tavri olusturan öge ise, uzun süreli seslerin küçük sürelere bölünmesi sonucu ortaya çikan küçük süreleri, kisisel ya da yöresel begeni dogrultusunda, uzun süreli sesin disindaki seslerle doldurmak, dolayisiyla, bu seslerle kümeler olusturmaktir. Müzikte üslûp ise, dogruda müzigin organik yapisiyla ilgilidir. Örnegin; belirli yerlerde belirli uygulari, belirli tonlarda veya makamlarda israrla belirli araliklari, ya da belirli ölçülerde belirli düzümleri kullanmak, bir baska deyisle, esere kimligini ve kisiligini yansitacak tüm olgulari gerçeklestirmek, üslûbu olusturur. Bu dogrudan hareketle, TMDK’da okutulan Üslûp ve Tavirdersinin adinin yanlisligi da kendiliginden ortaya çikar.

Sazsemâî mi, Sazsemâîsi mi? Iste bir ikilem daha. Yillardir, Hüzzam Sazsemâîsi, Rast Sazsemâîsidenilerek sürdürülegelmis bir garip yanlislik. Kuskusuz ki Sazsemâî olacak. Çünkü, birazcik gramer bilgisi olan herkes, kelimenin sonundaki i, i, eger, kelime “i,i” gibi harflerle bitiyorsa, bu durumda da kelimenin sonuna gelen si, sieklerinin aidiyet bildirdigini, dolayisiyla, isimle birlikte ve tamlama olarak kullanilmasi gerektigini, ismin sonuna da in, ingibi takilar geldigini bilir. Örnegin, Hasan’in Kitabi, Ûdî Nevres’in Hüzzam Sazsemâîsi gibi. Dolayisiyla, bu terim yalniz basina kullanildiginda Sazsemâî olarak yazilmali veya söylenmelidir. Basta makam belirtilmesi, terimin sonuna si, sigetirilmesini gerektirmez. Örnegin; Kirmizi Kapi-Evin kirmizi kapisiya da, Rast Sazsemâî-Refik Talât’in Rast Sazsemâîsigibi.

Diger Makaleler